Büyük Menderes Havzasının Geleceği Su Çevre ve Ürün Güvenliği Çalıştayında Konuşuldu

Didim Ticaret Odası, Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve Didim Ziraat Odası iş birliği ile Didim’de yapılan çalıştay, havzada söz sahibi tüm paydaşları bir araya getirdi.

Aydın Valisi Yakup Canbolat, Aydın Milletvekilleri Mustafa Savaş ve Süleyman Bülbül, ADÜ Rektörü Bülent Kent, Didim Kaymakamı Mesut Çoban, Belediye Başkanı Hatice Gençay, Karpuzlu Belediye Başkanı Hilmi Dönmez, kamu kurumu müdürleri, siyasi parti il ve ilçe başkanları, ticaret odaları ve borsaları ile ziraat odaları başkanları sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve üreticilerin katılımı ile yapılan çalıştay iki gün süre ile devam etti.

Çalıştayın açılış konuşmalarını ev sahibi olan Didim Ticaret Odası Başkanı Hilmi Erbaş, Ziraat Odası Başkanı Hilmi Yıldırım, Aydın Valisi Yakup Canbolat, ADÜ Rektörü Bülent Kent gerçekleştirdi.

Didim Ticaret Odası Başkanı Hilmi Erbaş katılımcıları selamlayarak başladığı konuşmasında şunları söyledi;

“Küresel ısınma ve küresel iklim değişikliğine bağlı olarak devam eden aşırı iklim olayları ve meteorolojik afetlerin sonucunda Büyük Menderes Havzasında ve Ülkemizde üretim kayıplarının yaşanması, üreticilerimizin zora düşmesi ve arz güvenliği sorunlarının ortaya çıkmasından dolayı bu çalıştayı tertiplemeyi planladık. Özellikle Büyük Menderes Havzası son yıllarda küresel iklim değişikliğine bağlı kuraklıklarla mücadele etmekte. Bu çalıştayda üç temel konuyu; birincisi su konusunu, ikincisi Büyük Menderes Havzasını etkileyen çevre konusunu, üçüncüsü de özellikle ürün güvenliğinin sürdürülebilirliği konusunu ele almayı ve bunlarla ilgili çıktıları elde etmeyi planlıyoruz.”

İklim Değişikliği Belki de Bugün Dünyada 200 Aşkın Ülkenin Bulunduğu Gezegenimizde Üzerinde Mutabık Kalınan Tek Sorun

“İzninizle çok kısa küresel ısınma ve küresel iklim değişikliğine de birkaç cümleyle değinmek istiyorum.

Kürenin ısınması ve küredeki iklim değişikliği meselesi özellikle sanayi devriminin başlaması ve ulaşımın yaygınlaşmasıyla beraber biliyorsunuz fosil yakıtların kullanılmasıyla beraber gündeme gelmiş, tartışılmış. Bunun küreyi ısıttığı, başka karbon ve metan gazları olmak üzere sera gazlarının küresel ısınmayı artırdığı, bunun da iklim değişikliklerini yol açacağı tartışılmış ancak uzunca bir süre kabul görmemiştir. 1980’li yılların sonlarında bilim adamları bu sera gazlarının salınımının bir örtü vazifesi gördüğü -sera deyimi de oradan geliyor zaten- uzun vadede küresel iklim değişikliklerini etkileyeceğini ispatlamışlar. İşte sadece Türkiye’yi değil, tüm dünyayı ilgilendiren küresel ısınma ve küresel iklim değişikliği meselesi ilk kez 1992 yılında Brezilya’nın başkentinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini hayata geçirmişler. Devamında 1997’de Kyoto Protokolü devamında hepimizin yakından takip ettiği Paris İklim Anlaşması hayata geçmiş. Ülkemiz de bu protokollere ve iklim değişikliği sözleşmesine taraf olmuş, parlamentolarından geçirmiş bu sözleşmeleri ve yürürlüğe sokmuş. Hakeza ülkemizde de dünyada da Küresel iklim değişikliğine ilişkin mevzuat düzenlemeleri, iklim kanunu, karbon ayak izi ve karbon salının azaltılmasına ilişkin de mevzuat düzenlemeleri yapılmış ve ikincil düzenlemeler de devam etmektedir. Bunu niçin anlatıyorum? Küresel iklim değişikliği belki de bugün dünyada 200 aşkın ülkenin bulunduğu gezegenimizde üzerinde mutabık kalınan tek sorun diyebiliriz. Bu öyle bir sorun ki tek başına herhangi bir ülkenin çözemediği, çözmesi bir imkan dahilinde olmadığı ama önümüzdeki dönemde çok daha yakıcı sonuçlarının olması muhtemel senaryolarında tartışıldığı bir sorun. İşte bu çerçevede Büyük Menderes Havzasındaki sorunlarımızı küresel iklim değişikliği ışığında değerlendirmek üzere buradayız.”

Küresel İklim Değişikliğini Kısa Vadede Değiştirme İmkânımız Yoksa O Zaman Büyük Menderes Havzasında Bu Süreci Nasıl Yöneteceğimizi Konuşmalıyız

“Küresel iklim değişikliğinin, karbon salınımının engellenmesine ilişkin ülkelerin, şirketlerin çalışmaları devam edecek. Ancak yakın bir dönemde küresel iklim değişikliğine ilişkin olumlu bir şey söylemek henüz erken. O halde küresel iklim değişikliği bir veri iken artan olağanüstü hava koşulları ve meteorolojik afetler de söz konusuyken küresel iklim değişikliğini kısa vadede değiştirme imkânımız da yoksa o zaman Büyük Menderes Havzasında bu süreci nasıl yönetmeliyiz, konuşmak için bir aradayız. Gerek üreticiler adına söylüyorum gerek sivil toplum adına söylüyorum; sürekli şikayet etmek ya da talepte bulunmak tek başına problemleri çözmüyor. Onun için bugün burada hem sorunların tespiti hem de çözüm önerileri konusunda müzakere etmek istiyoruz. “

Afeti Değil Riski Yönetmeliyiz

“Öncelikle bu Çalıştaydan murat ettiğimiz en temel iki hususun altını çizmek istiyorum. Bir tanesi bilgiyi önermeye ve politikaya dönüştürmek. Tüm kamuoyu olarak bu politikaların uygulanmasını teminen politika yapıcılara -ki politika yapıcılar aramızda- iletmek ve bunların yapımını, takibini temin etmek. Altını çizmek istediğim ikinci husus bu; Özellikle gerek meteorolojik afetler gerek doğa olayları konusunda maalesef afetleri yönetiyoruz. 6 Şubat’ta çok elim bir deprem oldu ülkemizde. Hep beraber devlet-millet bir araya gelerek enkazların kaldırılmasında, yaraların sanılmasında büyük bir mücadele verdik. Belki de dünyaya örnek bir mücadele verdik. Ancak afetler olmadan risk yönetiminde aynı başarıyı gösterdiğimizi maalesef söyleyemem. Yani ülke olarak artık afet gelmeden afete hazırlık ve riski yönetmek belki de afetten çok daha kıymetli. Deprem gelmeden kentleri doğru planlamak, doğru sahaları planlamak, sel gelmeden dere yataklarına yapılaşma izni vermemek, kuraklık gelmeden kuraklıkla ilgili tedbirleri, meteorolojik afetlerle ilgili tedbirler almak ve riski yönetmek. Riski yönetirsek sürdürülebilirliği sağlamış oluruz. Elbette ki risk yönetmek afetleri engelleyebilir mi? Hayır, engelleyemez. Ama o zaman afetlerden asgari düzeyde etkilenmiş oluruz. “

Büyük Menderes Havzasını Etkileyen Tüm Paydaşlar Burada

“Bugün başlayan ve iki gün sürecek olan çalıştayda büyük Menderes Havzasını etkileyen tüm paydaşlar; Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğümüzün uzmanları, Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğümüz, Tarım ve Orman İl Müdürlüğümüz, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğümüz, ASKİ Genel Müdürlüğümüz, İncir Araştırma Enstitüsü, Pamuk Araştırma Enstitüsü, OSB’lerimiz, borsalarımız, odalarımız, ziraat odalarımız, Adnan Üniversitesinden akademisyenlerimiz ve tabii ki üreticiler, yani aşağı yukarı Büyük Menderes Havzası etkileyen bütün paydaşları bir araya getirerek buradan bir bilgi üretimi bir çıktı elde etmeyi planlıyoruz.”

Havzaya Nefes Aldıracak Projeleri Hayata Geçirinceye Kadar Buradaki Üretimi Güvence Altına Almalıyız

“Özellikle Havzamızdaki en büyük yatırımcı olan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzün bugünlerde çokça konuşulan projeleri var. Dalaman Çayının Büyük Menderes Havzasına transferi, yeni baraj yapımları, kapalı sulama kanallarının yapılması gibi konular çalışılıyor. Ama kabul etmek gerekir ki bunlar maliyeti büyük, planlanması yapılan ve inşası da zaman alan yatırımlar. Evet, bunların yapılmasına ihtiyacımız var. Ama bunlar yapılıncaya kadar o vadede ne yapacağız? İşte bugün özellikle Büyük Menderes Havzasındaki valiliklerimizden bir beklentimiz var. Valiliklerimizin bu projeler hayata geçirinceye kadar buradaki üretimi güvence altına almak, sürdürülebilir kılmak ve riskleri azaltmak adına, ziraat odalarımız, borsalarımız ve üreticilerimizle havza bazında, bölge bazında ürün planlamasına geçmesi talebimizdir. Bu yapılmadığı zaman her bahar geldiğinde elimiz böğürümüzde acaba yağmur yağacak mı yağmayacak mı su yeterli olacak mı olmayacak mı diye konuşmaya devam edeceğiz.

Burada murat ettiğimiz diğer husus özellikle havzayı kirleticiler var. Büyükşehir Belediyelerimizin su ve kanalizasyon idareleri var. İlçe belediyelerimiz var. OSB’lerimiz ve diğer kirleticiler var. Evet. Arıtma tesislerimiz eksikse onların yapılması, çalışmayanlar varsa onların yenilenmesi, Çevre Şehircilik İl Müdürlüklerimiz tarafından da bu havzada kirletici faktörlerin ciddi şekilde disipline edilmesine de bir başka açıdan ihtiyacımız var.”

Üreticilerimizin ve Üretici Örgütlerinin Dönüşmesi Gerekiyor

“Son sözü kendimize söyleyeceğim. Ben bir köylü çocuğuyum, üreticiler adına burada bir şey ifade etmek istiyorum. Ziraat odaları ve borsalar adına onlardan bir beklentimi ifade etmek istiyorum. Köylükten çiftçiliğe geçme konusunu artık konuşmamız lazım. Önümüzdeki dönemde köylükten çiftçiliğe geçemediğimiz zaman tarım sektörünün çok daha sendelediğini göreceğiz. Köylülükten çiftçiliğe geçme noktasında ölçek ekonomisinin ele alınması, ortak makine parklarının konuşulması, yüksek teknolojinin kullanılması, basınçlı sulama sistemlerine geçilmesi ve tabii ki pazarlama gibi alanlarda özellikle ziraat odalarımıza, borsalarımıza ve tarım teşkilatlarımıza büyük görev düşüyor. Bu alanda devletimizin birtakım teşvikleri de var ama üreticilerimizde anlayışın değişmesi, dönüşmesine belki ziraat odalarımızın, borsalarımızın da bu anlamda değişmesine, dönüşmesine ihtiyacımız var.

Çalıştaya katıldığınız için başta Sayın Valim olmak üzere, milletvekillerimiz, kaymakamımız ve tüm katılımcılarımıza tekrar teşekkür ediyorum. Çalıştayın hayırlı sonuçları doğurmasını temenni ediyor. Tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum” dedi.

Ziraat Odası Başkanı Hilmi Yıldırım katılımcıları selamlayarak başladığı konuşmasında, çalıştay ile su kaynaklarının verimli ve sürdürülebilir kullanımı, çevre sorunlarının tarımsal üretime etkileri, ürün güvenliği ve tüketici sağlığı konularını hem akademik hem de sahadaki deneyimleri buluşturmayı amaçladıklarını ifade etti.

Çalıştay fikrinin Şubat-Mart aylarında %50 sulu %50 kuru tarım konusunun tartışıldığı dönemden başladığını söyleyerek, “Başta Vali Bey olmak üzere; milletvekillerimiz, ziraat odalarımız, Tarım Ve Orman İl Müdürlüğümüz, Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğümüz tamamıyla bu konunun içindeydiler ve biz o zaman böyle bir çalıştay yapmamız gerektiğini düşündük ve tarih olarak da özellikle hasatın sonu ve yeni ekim planlarının da yapılacağı bir dönem olmasını istedik. Ben çalıştayımızın özellikle başta emeği geçen Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Sayın Profesör Doktor Mustafa Sürmen hocama, Didim Ticaret Odası Başkanı Sayın Hilmi Erbaş ve Didim Ticaret Odası’nın tüm çalışanlarına aynı zamanda Toplantıya katılımlarından dolayı; değerli Valim, milletvekillerim, sayın rektörüm ve çok kıymetli hazıruna ayrı ayrı Didim Ziraat Odası adına teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum” dedi.

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Kent “Üniversitemiz işbirliği ile düzenlenen Büyük Menderes Havzası Su, Çevre, Ürün güvenliği Çalıştayına hepiniz hoş geldiniz” diyerek başladığı konuşmasında şunları ifade etti.

“Suyu koruyun yoksa hayatı kaybedersiniz”

Havzaya adını veren 584 km’lik Büyük Menderes Nehri Ege’nin en uzun akarsuyudur. O nehir ki yüzyıllardır toprağa bereket, insana umut, tarihe medeniyet taşımıştır. Ancak bugün bu can damarının sesi zayıflamış, nefesi daralmıştır. Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre Büyük Menderes havzasında 134 yerüstü su kütlesi bulunmasına rağmen 41 su kütlesi yüksek risk altında görünmektedir. Değerli misafirler bu tablo bize şunu göstermektedir. Su yalnızca toprak için değil yaşamın kendisi için vardır. Nüfus artışı, sanayi faaliyetleri ve geniş tarım alanlarında kontrolsüz üretim havzanın yükünü ağırlaştırmıştır. Kirliliği artırmış, geleceğimizi tehdit eder hale getirmiştir. Giderek azalan sulak alanlar, kuruyan topraklar, bozulan biyoçeşitlilik. Bunların hepsi aslında bize tek bir şey anlatmaktadır. “Suyu koruyun yoksa hayatı kaybedersiniz” Bizlere düşen sorumluluk büyüktür. Bu sorumluluk sadece bilim insanlarının değil, her bir vatandaşın, her bir kurumun sorumluluğudur. Bunun için kişi başı su tüketimini azaltmaya yönelik bilinçlendirme kampanyaları hayata geçirilmeli, içme su şebekelerindeki kayıp ve izinsiz kullanımlar önlenmeli, tarımsal alanlarda doğru sulama ve gübreleme yöntemleri yaygınlaştırılmalı. Evsel, kentsel ve endüstriyel atıklara karşı etkin önlemler alınmalıdır. Unutmayalım ki su hayattır. Suyu korumak hayatı korumaktır. Bir damla su sadece toprağa değil geleceğimizi yeşertir. Bu çalıştayı yalnızca sorunları tartışmakla kalmayıp çözüm yollarına ışık tutacağına inanıyorum. Buradan çıkacak fikirler Aydın’ımız için, bölgemiz için ve ülkemiz için bir rehber olacaktır. Katkı sağlayan herkesi gönülden kutluyor. Çalıştayın Ülkemize, Bölgemize ve Üniversitemize hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aydın Valisi Sayın Yakup Canbolat katılımcıları selamlayarak başladığı konuşmasında şu ifadeleri kullandı;

“Bugün burada hem Bölgemiz hem de Ülkemiz açısından hayatı öneme sahip olan Büyük Menderes Havzasındaki su kaynaklarının korunması, çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması ve tarımsal üretimin güvenirliği ile verimliliğin artırılması gibi kritik konuları hep birlikte ele almak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bu alanlarda ortaya konacak her türlü çalışma paydaşlarımızın katkısıyla şekillenecek; somut, uygulanabilir ve kalıcı çözümler aracılığıyla yalnızca Bölgemize değil aynı zamanda Ülkemizin genel kalkınmasına da önemli katkılar sunacaktır.

Suyun Bu Denli Kritik Hale Geldiği Bir Dönemde Mevcut Kaynakların Korunması ve Sürdürülebilir Şekilde Yönetilmesi Daha da Önem Kazanmıştır

Bu doğrultuda hepimize önemli görevler ve sorumluluklar şüphesiz düşmektedir. Tarım sektörü tatlı su kaynaklarının en yoğun kullanıldığı alanlardan biridir. Bu nedenle tarımsal faaliyetlerin verimli ve planlı yürütülmesi su yönetimi açısından büyük önem taşımaktadır. Öte yandan birçok ülke su kaynaklarının azalmasıyla karşı karşıya kalmakta, milyonlarca insan temiz suya erişimde güçlük yaşamaktadır. Bu durum suyun stratejik bir kaynak olduğunu da açıkça göstermektedir. Suyun bu denli kritik hale geldiği bir dönemde mevcut kaynakların korunması ve sürdürülebilir şekilde yönetilmesi daha da önem kazanmıştır.

Bilimsel Verilere Dayalı Politikalar Geliştirmeli ve Altyapı Yatırımlarını da Artırmalıyız

Yeraltı sularının izlenememesi ve atık suların arıtılmadan doğaya bırakılması sadece çevreyi değil balıkçılık, tarım ve sanayi sektörlerini de olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle su yönetiminde sorumluluk bilinciyle hareket etmeli, bilimsel verilere dayalı politikalar geliştirmeli ve altyapı yatırımlarını da artırmalıyız elbette. Ayrıca bireysel ölçekte de su kullanımı alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirmemiz, israfı önlememiz ve suyun gerçek değerini kavramamız gerekmektedir. Bu kapsamda iklim değişikliğinin etkileri göz önünde bulundurularak Aydın ili başta olmak üzere Büyük Menderes Havzası genelinde açık kanal sistemlerinden kapalı basınçlı sulama sistemlerine geçilmesi suyun daha verimli kullanılması açısından büyük önem arz etmektedir. Bu sistemler suyun buharlaşma ve sızma kaybını en aza indirerek hem tarımsal üretimin sürdürülebilirliğine katkı sağlamakta hem de su israfını önlemektedir. Aynı zamanda bu sistemlerin yaygınlaştırılmasıyla birlikte sulama verimliliği artmakta ve çiftçimizin emeği daha bereketli hale gelmektedir.

Az Su Tüketen Ürün Çeşitlerine Yönelmek Artık Bir Tercih Değil Bir Zorunluluk Haline Gelmiştir

Bununla birlikte iklim değişikliğinin tarımsal üretim üzerindeki etkilerini azaltmak amacıyla daha az su tüketen ürün çeşitlerine yönelmek de artık bir tercih değil bir zorunluluk haline gelmiştir. Geleneksel ürün desenimizi korurken suya daha az ihtiyaç duyan ve piyasa değeri yüksek Alternatif ürünlerin teşvik edilmesi hem su kaynaklarımızı koruyacak hem de üreticilerimizin ekonomik sürdürülebilirliğini artıracaktır. Tarım ve Orman Bakanlığımızın bu yöndeki üretim planlaması ve yeni destekleme modeli tam da bu amaç doğrultusunda önemli fırsatlar sunmaktadır.

2026 su yılı içinde 2025’e benzer yağışların devam edeceği tahmin edilmekte ve tüm paydaşlarla birlikte Eylül sonu ve Ekim başı itibariyle hazırlıklarımız, kararlarımız alınmak üzeredir.

Büyük Menderes Havzası Ege Bölgesinin en yüksek tarımsal üretim kapasitesine sahip alanlarından biri olup Ülkemiz ekonomisi açısından stratejik bir öneme sahiptir. Yaklaşık 2.6 milyon hektarlık su toplama alanına sahip bu verimli havza Aydın, Afyon, Karahisar, Denizli, Muğla ve Uşak illerimizin katkısıyla şekillenmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın uygulamaya koyduğu tarımsal üretim planlaması ve yeni destekleme modeli bu noktada büyük önem taşımaktadır. Bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretiminde tarım havzası veya işletme bazlı planlamasıyla stratejik ürünlerin en uygun yerde ve koşullarda yetiştirilmesi hedeflenmektedir. İklim değişikliğinin etkileri dikkate alınarak suyu merkeze alan bir üretim anlayışı benimsenmiş, kuru ve sulu tarım alanlarında ürün değişimi ile birlikte su tüketimi düşük olan alternatif ürünlerin doğru sulama teknikleriyle kullanımı teşvik edilerek su kaynaklarının tasarruflu ve verimli kullanımı sağlanacak, böylece daha az suyla daha fazla ürün elde edilmesi mümkün olacaktır. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün 2025 su yılı verilerine göre bölgemizde yağışlarda önemli bir azalma yaşanmıştır. Bu yüzden Şubat ayında sulama sezonu planlamaları yapılmış ve kuraklık riski göz önünde bulundurularak Aydın İl Kuraklık Kriz Merkez toplanmıştır. Alınan kararlar kamuoyuyla paylaşılmıştır. 2025 yılında uygulanan kısıtlı sulama programı kapsamında her parsele en fazla iki su verilmiş ve toplamda yaklaşık 416 milyon metre³ sulama suyu kullanılmıştır. Bu önceki yıllara göre %30’luk bir azalmaya işaret etmektedir. Bu durum kuraklığın etkilerinin hala ciddi olduğunu bize göstermektedir. 2026 su yılı içinde benzer yağışların devam edeceği tahmin edilmekte ve tüm paydaşlarla birlikte Eylül sonu ve Ekim başı itibariyle hazırlıklarımız, kararlarımız alınmak üzeredir.

Sadece Üretimi Değil Çevresel Etkileri De Aynı Hassasiyetle Yönetmek Durumundayız

Aydın’da bugüne kadar içme ve sulama amacıyla 7 baraj ve 26 gölet inşa edilmiştir. Yapımı süren iki baraj ve 18 göletin de tamamlanmasıyla birlikte mevcut su depolama kapasitesi artırılacak ve bu yatırımlar kuraklıkla mücadelede ve tarımsal sulamanın sürdürülebilirliğinde önemli katkılar sağlayacaktır. Ancak elbette sadece üretimi değil çevresel etkileri de aynı hassasiyetle yönetmek durumundayız. Havzada bulunan kentsel yerleşimler, sanayi tesisleri ve düzenli depolama alanlarından kaynaklanan noktasal kirlilik ile tarımsal faaliyetlerden ve yüzeysel akıştan kaynaklanan yayılı kirlilik unsurları su kalitesi üzerinde ciddi baskı oluşturmaktadır. Bu nedenle tüm kirletici kaynakların belirlenmesi, izlenmesi ve kontrol altına alınması amacıyla kapsamlı analiz ve değerlendirme çalışmaları yürütmekteyiz. İlimizde kanalizasyon altyapısı bulunan yerleşim alanlarından kaynaklanan atık suların yaklaşık %80’i mevcut arıtma tesislerinde arıtılarak alıcı ortama bırakılmaktadır. Geriye kalan %20’lik kısmı için ise projelendirme çalışmaları tamamlanmış, yapım süreçleri devam etmektedir. Bizler de tüm bu çabalara destek olmak, üzerimize düşen sorumlulukları kararlılıkla yerine getirmek durumundayız.

Bu vesileyle bugün burada yapılan bu çalıştayın su yönetimi, çevre koruma ve tarımsal üretim açısından çözüm odaklı bir perspektif ortaya koyacağına inanıyor, toplantımızdan hayırlı sonuçlar çıkması temenni ediyorum.

Çalıştayın Düzenlenmesinde Emeği Geçen Tüm Paydaşlara Müteşekkirim

Bu çalıştayın düzenlenmesinde emeği geçen başta Adnan Menderes Üniversitesi Rektörlüğümüze, Didim Ticaret Odası Başkanlığımıza ve Ziraat Odası Başkanlığımıza ve tüm paydaşlarımıza buradan müteşekkir olduğumu ifade etmek isterim. Diğer katılımlarınız ve sağlayacağınız katkılar için bütün paydaşlara ve tüm katılımcılara hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyor, çalıştayın İlimize, Ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Saygılar sunuyorum.

Açılış konuşmalarının ardından Çalıştayın Oturum Başkanlarına katılım belgeleri Aydın Valisi Yakup Canbolat tarafından verildi.

Ankara Üniversitesi Didim ÖRSEM Tesislerinde iki gün süren çalıştayda; Büyük Menderes Havzasında Su Kaynakları ve Yönetimi, Büyük Menderes Havzasında Tarımsal Üretim ve Ürün Güvenliği, Büyük Menderes Havzasında Ürün Bazlı Su Yönetimi ve Sürdürülebilirlik, Büyük Menderes Havzasında Çevre ve Ekosistem Güvenliği, Büyük Menderes Havzasında İklim Değişikliğinin Etkileri, Çözüm ve Politika Önerileri başlıklarında 6 farklı oturum yapıldı.