Didim Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Erbaş TV 35’de canlı yayın konuğu olarak Seher Onay’ın sorularını cevapladı, İlçe ve Ülke ekonomisi hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Hilmi Erbaş, İlçemize geldiği ve kendilerine misafir olduğu için TV 35 ekibine teşekkür ederek konuşmasına başladı.
Didim’in ekonomik yapısı hakkındaki bilgiler veren Erbaş, diğer sahil beldeleri ile benzer ekonomiye sahip olduğunu söyledi. 80’li yıllarda başlayan turizmin çok hızlı geliştiğini, uzun sahilinde yer alan kumsalları, tarihi ve doğası ile önemli bir tatil beldesi olduğunu vurguladı. Sahillerinin güzelliği ile diğer tatil beldelerinden farklılaştığını söyledi. Güzel iklimi ve zengin gastronomi ile egenin bir parçası olduğunu ifade etti.
70’li yıllarda Kuşadası ve 80’li yıllarda diğer turizm beldelerinde turizmin yapılmaya başlandığını belirten Erbaş, Didim’in 20 – 22 bin civarında yatak kapasitesinin olduğunu ifade etti. Devam eden ve planlama aşamasında olan turizm yatırımlarının olduğunu söyledi. Turizm bakanlığının da Çeşme ve Didim için çok ciddi bir proje hazırladığını ifade etti. “Sayın Bakan ile iki ayrı görüşmede bulunduk Didim’i kapsayan Golf alanları, alışveriş merkezleri, nitelikli tesisler içeren, 55 milyon metrekareyi kapsayan dev bir yatırım planlıyorlar ve sayın Bakanımız bunu mega proje olarak adlandırıyor” dedi.
Turizm sezonu ile ilgili soruya sezonun nisan başında başladığını, ekim sonuna kadar sürdüğünü söyledi. Haziran temmuz ve ağustosun ise çok kalabalık geçtiğini belirtti.
Sunucu Seher Onay, Didim’i yabancı turistlerin ilgi gösterdiği bir tatil beldesi olarak tanıdıklarını İngilizlerin konut edindiklerini bildiklerini ifade etti. Didim halkını da çok güler yüzlü olarak gözlemlediklerini, Uygun fiyatlara sahip oluşundan dolayı yerli turist tarafından da tercih edildiğini söyleyerek Başkan Hilmi Erbaş’tan değerlendirmelerini almak istedi.
Didim’in Turizmde kabuk değiştirdiğini söyleyen Erbaş 80’li yıllarda başlayan serüvenin Hükümetlerin politikaları, Dünyada turizmin gelişimi ve yatırımcıların gayretleri ile geliştiğini belirtti. “İlçemizde her bütçeye göre konaklama, yeme içme ve eğlenme imkânı mevcut, tüm gelir gurubundaki kişilerin tatilini yapabileceği ve mülk alabileceği imkânlara sahibiz” dedi.
Seher Onay: Turizm sezonu için neler yapıyorsunuz, 2020 yılını nasıl öngörüyorsunuz?
Hilmi Erbaş: Turizm çok hassas bir sektör. Dış konjonktürden, dış politikadan etkileniyor. Son günlerde de takip ediyoruz, korana virüs tüm dünyayı tedirgin ediyor. İnsanlar seyahat etmekten imtina ediyorlar. Olağanüstü bir şey olmazsa bizim beklentimiz 2020’nin 2019’dan daha iyi geçmesi. 2019’da 2018’den daha iyi geçti. Coğrafyamızda olumsuz bir gelişme yaşanmazsa rezervasyonlara baktığımız zaman 2020 yılının 2019 yılının biraz daha üzerine çıkacağı yönünde bu olumlu gidişatı görüyoruz. Bunun yanında Sayın Bakanımız da zaman zaman ifade ediyor, Ülkemiz turizmde arzu ettiği seviyede değil.
Çok güzel bir coğrafyadayız. Çok geniş bir sahada, çok çeşitli; tarih, kültür, gastronomi, kongre, kurvaziyer, kış turizmi, ülke sathına yayılmış durumda. Fakat Kişi başına gelirde arzu ettiğimiz seviyede değiliz. Tanıtımda çok genel bir tanıtım stratejisine gidildi. Ben bu stratejiyi doğru bulanlardanım. Bütüncül bir çalışmaya ihtiyaç var. Bütün ülkenin bir bütün olarak tanıtılmasını doğru buluyoruz. Burada iş adamlarımızda şu görev düşüyor. Kendi ürünümüzün kalitesini artırarak dünyaya sunmamız lazım. Bunu yapan firmalarımız var. Avrupa’da ve Akdeniz çanağındaki ülkelerde emin olun bizimki kadar donanımlı tesisleri zor bulursunuz. Buna karşın elde ettiğimiz gelir yeterli seviyede değil. Örnek olarak şunu söyleyebilirim. İncir, fındık, kayısı gibi dünyada bizim hakim olduğumuz tarım ürünlerini endüstriyel hale getirmede, piyasasını belirlemede sıkıntılarımız, eksikliklerimiz var. Bu konunun üzerine odaklanmamız lazım. Turizmde de böyle, kendi kendimizle orantısız rekabet ederek turizm sektörüne zarar veriyoruz. Fiyat kırarak yanlış bir rekabet yolu seçiyorlar. Biz bu ürünü nitelikli olarak sunarsak, düşünce birliği içerisinde olursak arzu ettiğimiz noktaya geliriz. Katma değeri arttırmalıyız. Turizmde alacağımız çok mesafe var. Kişi başına gelirde 650 dolar civarındayız. 15 yıl önce bin dolarları konuşuyorduk. Bunu arttırmamız lazım. Tesis olarak hazırız. Kentlerimiz hazırlayacağız. Kültürel alanda çalışmalar yapacağız. İşbirlikleri yapacağız. Bu fiyatta kademeli olarak artacak. Bu çok fahiş fiyatlarla iş yapacağız anlamında değil, değer fiyatlarda iş yapacağız. Gelişmiş ülkelerdeki, rekabet ettiğimiz ülkelerdeki fiyatları yakalamaya ihtiyacımız var.
Seher Onay: Bu ekonomik şartlar altında bu işbirliğini sağlayabilir miyiz?
Hilmi Erbaş: Ülkemizdeki temel sorunlardan biri iş birliği yapamamak. İş birliği yapamadığımız için arzu ettiğimiz gelişimi sağlayamıyoruz. Bakanlığımız, sivil toplumumuz, yerel yönetimlerimiz ve turizmle ilgili sektör bileşenlerimiz ile bunu başarabiliriz. Tabii ki yapabiliriz. Kararlı bir şekilde inançla, program belirleyelim ve çalışalım. Geçmişten edindiğimiz tecrübeleri de değerlendirerek. Turizm zaten önemli bir sektör, böylelikle temel taşıyıcı sektörlerden biri olur. 35 – 40 milyar gelirleri konuşuyoruz. Neden 100 milyar olmasın. Olmaması için ne engel var. Bizden başka engel yok. Bizim yapacaklarımız bu gelişmeyi belirleyecek.
Seher Onay: Son iki yılda gerçekleşen ekonomik dalgalanmadan Didim ticareti ne oranda etkilendi?
Hilmi Erbaş: 2018 yaz aylarında döviz ve faiz dalgalanmalarıyla başlayan iktisadi sorundan tabii ki etkilendi. Bu kriz ülkenin kendi krizi. İktisadi yapımızla, borçlanmamızla, reel ekonomik modelimizle aslında yedi sekiz yılda bu daralmayı yaşıyor. Yeni bir iktisadi paradigma değişikliğine ihtiyacımız var. Yeni üretim modeline, ihracat modeline, turizm modeline, tarım modeline, sanayi modeline ihtiyaç var. Var olan doğrularımız koruyarak.
İlçemizin gelir kaynakları başta turizme dayanıyor, sonrasında da tarım ve tarıma dayalı endüstriye, zeytin zeytinyağı ve pamuk gibi ürünlere. Bunlarla beraber gayrimenkul sektörü ilçemizin önemli gelir kaynaklarından. 2004 – 2005 yıllarında Türkiye’nin Avrupa birliği sürecini yürüttüğü dönemde ülkemiz ciddi manada uluslararası sermaye aldı. Türkiye hukuk demokrasi yargı ver şeffaflık gibi konularda ciddi ilerlemeler vardı. O dönem özellikle Avrupa ülkelerinden doğrudan yatırım yapanlar vardı. İlçemizde de gayrimenkul yatırımları yaptılar. 10 bini aşan konut aldılar. O konutların bir kısmını sattılar. Ülkemiz iklim açısından beğendikleri için özellikle İngiltere ve Almanya’dan, kuzey Avrupa ülkelerinden gelip konut aldılar. O süreci tekrar başlatmaya ihtiyacımız var. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan 10 milyonu aşan nüfusa sahip vatandaşımız var. Vatandaşlarımızda buraya ciddi yatırımlar yapıyorlar.
Seher Onay: Geçtiğimiz günlerde Didim gündemini olumsuz bir şekilde balık çiftlikleri meselesi meşgul etti. Biz de takip ettik. Halkımız tepki gösterdi. Akköy’de halk toplanarak tepkisini gösterdi. Bu konuda düşünceniz nedir.
Hilmi Erbaş: Bu soruyu sorduğunuz için teşekkür ediyorum. Didim kamuoyu bu konuyu çok tartıştı. Biz de Ticaret Odası olarak defaatle bu konuda basın toplantıları yaptık, kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerle görüşmelerde bulunduk.
Hangi faaliyetleri sürdüreceksek onun bir diğerine zarar vermemesi gerekiyor. Zarar verirse uzun vadede kaybediyoruz. Bu konuda çok başarılı olduğumuz söylenemez. Bu konuda tartışmalar geçmiş yıllardan beri devam ediyor. İlçemizin kuzeyinde 2008 – 2009 yıllarında parsellenmiş bir saha var. Orada da 20 – 25 bin ton arasında çipura levrek üretimi yapılıyor. Ticaret Odası olarak görüşümüz şu; balıkçılık sektörü turizme zarar vermeden uygun yerde üretim yapsın. İlçemizde hâkim rüzgârlar kuzeybatıdan. Bu çiftlikler de kuzeybatıda olduğu için bunların orada konumlanmasını yanlış buluyoruz. Mümkünse turizme zarar vermeyecek bir noktaya taşınmasını istiyoruz. Bakanlık karada da su ürünleri organize sanayi bölgesi yapmak istiyor. Biz Ticaret Odası olarak yer seçimini doğru olmadığını düşünüyoruz. Ticaret Odası olarak bu yapının içinde yer almayacağımızın kararını da almış bulunuyoruz.
Uzun vadede kurallar ve kanunların uygulanması noktasında sorunlar var. ÇED yönetmeliğimizde eksiklikler var. Siyasi Partilerimize Milletvekillerimize Kaymakamımıza ve Valimize ifade ettik. İlçemizde balık çiftliklerinin artışını ve su ürünleri ihtisas organize sanayi bölgesinin kurulması istemiyoruz. Bu endişelerimizden ve geçmişteki yanlış uygulamalardan dolayı. Geçmişte kıyılarımızda çiftlikler vardı ve bunların zararlarını gördük. Toplum da hassas, biz de Ticaret Odası olarak hassasız. Bu faaliyetlerin tamamının olmaması yönünde raporlarımızı ilgili yerlere arz ettik. Sayın Turizm Bakanımıza da arz ettik. Sayın Bakanımızda burada yapılacak turizm yatırımlarından dolayı bu işin turizm tarafında duruyor. O da bizim gibi bunun doğru olmadığını ifade ediyor. Biz de hükümetimiz ve bakanlıklar nezdinde görüşüyoruz. Bizim inancımız ilgili kurumlarımız bu adımları atmayacaktır.
Seher Onay: İlçe içerisinde kurumların işbirlikleri nasıl, siz bu işbirliklerini geliştirmek için neler yapıyorsunuz?
Hilmi Erbaş: Üçüncü dönem Ticaret Odası başkanıyım. İki dönem başkanlık yaptıktan sonra Kendi isteğim ile 2009 yılında bırakmıştım. Tekrar 2018 yılından bu tarafa görevimi sürdürüyorum.
Bir kent ortak akıl üretiyorsa tüm kurumları ve iş adamlarıyla, belediyesiyle, siyasi partileri, odaları ve sivil toplumuyla kent ekonomisi oluşuyor. Kayseri, Antep, Denizli, Antalya, İstanbul Bursa gibi kentleri konuştuğumuzda aklımıza o ilin ekonomik durumu ve yönelimleri geliyor. Göreve geldiğimizde tüm kurumları toplayarak Didim Platformu kurduk. Ortak akıl oluşturduk. Ortak akıl etrafında hareket edelim, hem talep edelim, hem bu işin takibini yapalım. Tüm kurumlarımızla diyalog içerisindeyiz. Şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim. Kentler tüm siyasi görüşleri bir tarafa bırakarak ne kadar ortak akıl kullanırlarsa başarılı oluyorlar. Ortak aklı daha fazla kullanmaya ihtiyacımız var”
İlçede gerçekleşen festivaller hakkında gelen soruya cevap veren Erbaş, geçmiş yıllarda gerçekleşen barış festivali ve bu yıl dördüncüsü gerçekleşecek olan Vegan Festivali hakkında bilgiler verdi. Televizyon ekibini Vegan festivaline davet etti. Vegan festivalinin belediye öncülüğünde gerçekleştiğini ve Oda tarafından da desteklendiğini söyledi. Festivallerin geleneksel hale gelmesi için herkesin sahiplenmesi gerektiğini vurguladı.
İşletmeler, tesisler ve yerel yönetimin kültürel faaliyetlerde bulunduğunu belirten Erbaş, çok amaçlı bir kültür merkezine ihtiyaç duyulduğunu, tüm kültürel aktivitelerin yapılacağı çok amaçlı bir salonun eksikliğinin hissedildiğini sözlerine ekledi. “Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımızın zaten vaatleri arasında, tekrar gündeme gelmiş olsun. İnanıyorum ki Sayın Başkan en kısa zamanda Didim’e kazandırmış olur. Çünkü Didim, Aydın’ın Kuşadası ile beraber dışa açılan iki kapısından biri. Ülkemizin çok güzide yerlerden birisi. Bu yatırım ile sanatsal faaliyetler için altyapı oluşmuş olur” dedi.
Seher Onay: İş adamlarının da bu gibi çalışmalara destek olabilir mi?
Hilmi Erbaş: Bu yatırımların başında kamu kurumları var, onlar yatırımı başlattığında biz işadamları olarak bu işin içinde oluruz. Katkı da sunarız. Ama kamu kurumlarının yatırımı başlatma noktasında kararlılığını sürdürmesine ihtiyacımız var. Biz Ticaret Odası olarak yol, köprü yapmıyoruz ama bu yatırımların gelmesi için gerek iktidarla gerek muhalefet partileri ile görüşüyoruz. Sıkı diyalog içerisindeyiz.
Seher Onay: Peki, talep ettiğiniz bu yatırımlar gerçekleşiyor mu?
Hilmi Erbaş: Atılması gereken ciddi adımlar var. Ulaşım konusunda açılımlarımız oldu, taleplerimiz önemli ölçüde çözüldü. Sağlık noktasında, kültür noktasında atılması gereken adımlar var. Geçtiğimiz aylarda Milletvekillerimiz ile görüşmelerimiz oldu. Yeni bir hastane yapılacak. Kültür noktasında da Büyükşehirden beklentimiz var. Biz işadamları olarak maddi katkı vermeye de hazırız.
Seher Onay: Didim tarihle de iç içe, bunları ön plana çıkarmak için neler yapıyorsunuz.
Hilmi Erbaş: Turizm deyince sadece deniz kum güneşten bahsedemeyiz, arka tarafta ciddi bir tarihi zenginliğimiz var. Tarihi güzelliklerimizden yeteri kadar yararlandığımız söyleyemem, ülke olarak söyleyemem. Nisan ayında yapılan Vegan festivali farkındalık yaratma açısından Apollon Tapınağının olduğu bölgede yapılıyor. Kültür turizmi için gelen insanların diğer turizm türlerini tercih edenlere göre daha fazla harcama yaptığını da biliyoruz. Kentlerimizi karakterize eden, sembolize eden tarihi ve kültürel mirası öne çıkarmalıyız. Geldiğimiz noktada turizm işletmelerinin bakış açısı, sivil toplumun bakış açısı ve memnuniyetle ifade etmek gerekir ki sektörden gelen Sayın Bakanımızın bakış açısı turizmi tüm alanlarda yaymaya dönük çalışmalar yapmak. Akşamdan sabaha değil ama uzun vadede olumlu sonuçları olacaktır.
Kentlerimiz doğru yönetmeliğiz. Caddelerimizi, yaşam alanlarını, kentin siluetini kente geleceklere için cazip hale getirmeliyiz. Kenti davetkâr hale getirmemiz lazım. Davetkâr şehirlerimize de zarar verdiğimizi görüyoruz. Örneğin İstanbul’a bakar mısınız? 1988 – 1992 yılları arasında Yükseköğrenim hayatım İstanbul’da geçti. O günden bu güne yapı stokunu çok arttırmış durumdayız. Kentin üstüne çok yük yüklemiş durumdayız. O değerlerimizi de yaptığımız alaturka yapıların arasında kaybetmiş durumdayız. Bugün İstanbul o eski İstanbul mudur? Kentlerimizi fazlaca yapı baskısıyla o estetikten uzaklaştırdık. Planlama yapamıyoruz. Planlamaları yapamadığımız zaman altın yumurtlayan tavuğu kesmiş oluyoruz. Üstelik kentlerimizi sağlıklı da yapmıyoruz. Sonrasında depremlerle kayıplara uğruyoruz. Gelişmiş ülkeler nasıl sağlıklı kentler kuruyorsa bizim de kurmamız lazım. Japonya’da çok şiddetli depremler olurken can ve mal kaybı olmuyor da bizim ülkemizde neden oluyor? Almanya’da madencilik yok mu? Türkiye’den çok daha fazla linyit kömürü üretimi var Almanya’da. Ama biz Soma’da, başka yerlerde kazalarda yüzlerde canımızı veriyoruz. Neden Almanya’da iş kazası olmuyor. Bu işin fıtratında kaderinde bu var diye işin içinden çıkamayız. Yüce yaratanı bununla suçlayamayız ki haşa Allah Almanları daha çok seviyor bizi daha az seviyor diyemeyiz. Bu bizim açıklarımız.
Konya kadar Hollanda’nın sadece tarım ürünleri ile geldiği nokta neredeyse bizim ülkemizin toplam ihracatı kadar. Neden? Akla, ilme, disipline önem veriyorlar. Eğitim sistemleri, devlet sistemleri, ciddi organizasyon yapıları var. Bu bizim açımızdan üzüntü verici. Daron Acemoğlu’nun önemli bir tespiti var. “Demokrasi, hukuk sitem, kuşatıcı sistemlerin olduğu yerlerde refah var, ilerleme var. Ama demokrasinin, hukukun olmadığı, kuşatıcı değil sömürücü kurumların olduğu yerlerde de gerileme var” Totalde bir sisteme ihtiyacımız var. Sistemimizi, kurumlarımızı sorgulamamız lazım. Biz nerede yanlış yapıyoruz diye sorgulamamamız lazım. Dünyanın değişik ülkelerini gördüm. Bizim insanımız kadar pratik insan yok. Biz sistemimizi düzeltebilirsek tarımda Hollanda’yı geçebiliriz. Sanayide Almanya’yı geçebiliriz. Teknolojide Japonya’yı geçebiliriz. Ama onun için ciddi bir sistemsel sorgulamaya ihtiyaç var. Türkiye bugünkü yapısı ile bunu başaramaz. Bugün geldiğimiz nokta burası. Geçtiğimiz günlerde Elâzığ’da deprem oldu. Vatandaşlarımızı kaybettik. Kurtarma ve yardım organizasyonlarımız ne kadar başarılı, onu konuşuyoruz. Evet, bunları yapalım. Vatandaşlarımız kadirşinas ve yardımsever. Elindekini hem kendi vatandaşı ile hem de başka ülkeden insanlarla paylaşıyor. Elâzığ’da konuşmamız gereken, bu yardımlardan önce vatandaşlarımızı neden enkazın altında bıraktık. Demek ki yanlış şehirler kuruyoruz. Yanlış imar planları yapıyoruz. Yanlış yapılar yapıyoruz.
Seher Onay: Programımıza katıldığınız için teşekkür ediyoruz. Sizi stüdyolarımıza da ağırlamak isteriz.
Hilmi Erbaş: Biz teşekkür ediyoruz, tekrar görüşmek dileğiyle.
Röportajı izlemek için https://www.facebook.com/didimto/videos/1083425738696606/